Birbirine bağlı bir dünyada karmaşık sorunlar

AÇA’nın en önemli raporu SOER 2010’da varılan başlıca sonuçlardan biri şöyle özetlenebilir: ‘çevresel sorunlar karmaşıktır ve birbirinden ayrı olarak düşünülemez’.

Bu, kısaca, çevresel konuların birbiriyle ilişkili olduğu ve çoğu zaman bizim ve gezegenimizin karşı karşıya olduğu sorunların teşkil ettiği büyük yapbozun sadece bir parçası oldukları anlamına gelmektedir. Gerçek şu ki, pek çok ayrı ama birbiriyle ilişkili – çevresel, sosyal, ekonomik, teknik, politik, kültürel, vs. – sistemden oluşan son derece birbirine bağlı bir dünyada ve ona bağımlı olarak yaşıyoruz.

Bu küresel birbirine bağlılık, bir unsura verilen zararın bir başka yerde beklenmeyen sonuçlara yol açabileceği anlamına gelmektedir. Yakın zamanda İzlanda’daki bir volkanın yol açtığı küresel boyutta mali kriz ve havacılık kaosu bir alanda meydana gelen ani çöküşlerin bütün sistemleri nasıl etkileyebileceğini göstermiştir.

Bu birbirine bağlılığa genellikle ‘küreselleşme’ adı verilmekte olup bu yeni bir olgu değildir. Avrupa’da, küreselleşme bir kıta olarak zenginleşmemize ve uzun süre boyunca ekonomide lider bir rol oynamamıza olanak vermiştir. Bu yolda kendi doğal kaynaklarımızın yanı sıra diğer ulusların kaynaklarını da çok büyük oranda kullandık. ‘Ayak izimiz’ veya etkimiz geniş kapsamlı olup, sınırlarımızın çok ötesine uzanmaktadır.

Kuşkusuz, küreselleşmenin kalbinde yatan itici güçlerin gelecekte Avrupa ve çevremiz üzerinde çok büyük etkisi olması beklenmektedir. Bunların birçoğu kontrolümüzün dışındadır. Söz gelimi, dünya nüfusu 2050 yılına kadar dokuz milyarı aşabilir ve bunun çevre üzerinde çok ciddi etkileri olacaktır. Tahminlere göre nüfus artışının çoğu Asya ve Afrika’da gerçekleşirken, ekonomik büyüme sadece % 3’lük bir oranda en gelişmiş ülkelerde (Avrupa, Japonya, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda) meydana gelecektir.

Değişimin küresel faktörleriyle ilişkili çevresel değişiklikler

Dünyayı şekillendiren bir dizi gelişimsel eğilim vardır. Bu eğilimlerden bazılarına, sosyal, teknolojik, ekonomik, politik ve hatta çevresel boyutları aşmaları itibariyle ‘küresel mega eğilimler’ diyoruz. Temel gelişmeler arasında değişen demografik yapılar veya kentselleşme hızlarının artması, daha da hızlı gerçekleşen teknolojik değişimler, derinleşen pazar entegrasyonu, değişen ekonomik güç dengeleri veya iklim değişikliği bulunmaktadır.

Bu gibi eğilimler küresel kaynak talebi konusunda çok ciddi sonuçlar doğurmaktadır. Kentler yayılmaktadır. Tüketim artmaktadır. Dünya sürekli ekonomik büyüme beklemektedir. Üretim ekonomik önemi artacak ortaya çıkan yeni ekonomilere doğru kaymaktadır. Devlet dışındaki aktörler küresel politik süreçlerde daha fazla önem kazanabilmektedir. Ayrıca teknolojik değişimin hızlanması beklenmektedir. Bu ‘bilinmeze doğru yarış’ yeni riskleri de beraberinde getirirken aynı zamanda önemli fırsatlar da sunmaktadır.

Bu ‘küresel mega eğilimlerin gelecekte Avrupa’nın çevresi üzerindeki etkileri SOER’in bir bölümünün konusunu ve İşaretler 2011’in temelini oluşturmaktadır. Bu kilit eğilimlerin küresel çevremiz ile burada yer alan kaynakları yönetim biçimimiz üzerinde muazzam etkileri bulunuyor. İşaretler 2011’de geleceğe ilişkin kilit bir eğilime baktığımız ve bunun Avrupa’nın çevresi üzerinde gelecekteki etkisini değerlendirdiğimiz ‘Yeryüzü 2050 küresel mega eğilim’ başlıklı bölümler bulunmaktadır.

Yeryüzünün 2050 yılında neye benzeyeceğini ve ne hissedeceğimizi tam olarak söyleyemeyiz. Pek çok eğilim şimdiden oldukça iyi belirlenmiş bulunuyor. Bunların ne şekilde devam edeceği nihayetinde şu anda yaptığımız seçimlere bağlıdır. Bu anlamda, gelecek ellerimizde. Akıllı seçimlerde bulunalım. Torunlarımız ve 2050 aile tablosunda yer alan herkes bize bunun için teşekkür edecektir.

Kaynak: Avrupa Çevre Ajansı